Üzümlü Kek
- Yelda Altunal
- 7 Ağu 2022
- 3 dakikada okunur
Merak ediyorum. Eminim, sadece benim başıma gelmedi bu.
33 yaşındayım. Anlatacağım şey, hayatımın belli dönemlerinde tam üç kez başıma geldi. İlkinde anlayamadım, sadece haksızlık edildiğini düşündüm. İkincisinde, ilk örnekle neredeyse aynı süreçler işlediği için biraz temkinli davrandım ama yine de hazin sona mani olamadım. Şuan üçüncü kerenin içindeyim. Artık ne olduğunun tam olarak farkındayım ve elimden geldiğince yönetmeye çalışıyorum. Neyi mi kastediyorum? Başlayayım.

Anlaşılması için olabildiğince somutlaştırarak, fakat olaylar arasında boğulmamak ve çok da kişiselleştirmemek adına bir miktar soyutlanarak anlatacağım.
Bazen biriyle tanışırsın, hemcinsindir. Davranışlarını sıcak kanlılık ve nezaketle tanımlarsın. Seni iyi hissettirecek şeyler söylüyor, zaman geçirmekten keyif aldığını hissettiriyordur. Neredeyse hayranlıkla davranıyor, sana imreniyor ve bunu açıkça ifade de ediyordur. İnsan ne düşünebilir ki böyle bir durumda? Ancak sevinirsin ve sen de ona iyi gelecek, yüreklendirecek şeyler söylersin değil mi? Ben de öyle yaptım hepsinde.
Zamanla yakınlaşırsın, kendini daha da açarsın hatta. Karşıdaki seni olduğun gibi çok sevdi mi, beğendi mi, bunda bir tuhaflık aramazsın; çünkü sevilmeye, beğenilmeye layık biri olduğunu düşündürecek bir ortamın içindesindir. Fakat o geçen süreçte, artık olanlar olmaya başlamıştır bile.
İlk önce şunu söylemem gerek. Ortada fevkalade insanlar yok tabii ki. Herkes çok insani bir biçimde kusurlu. Sadece hayatı yolunda giden ve gitmeyen(bu yüzden arayış içinde olan) birileri var. Şöyle başlıyor süreç, hayatı yolunda gitmeyen, yolunda gideni kendince analiz edip bir yapılması gerekenler listesi çıkarıyor ve yolunda giden bir hayat için -kendisinden bambaşka arkaplana sahip- birinin zaman içinde biriktirdiklerini bir bir kendine kopya etmeye başlıyor.
Burası önemli. Bahsettiğim şey, arkadaşından görüp özenip yaptığı bir şey değil, daha sistemli bir şey. Belirli bir durumda verdiği tepkiyi, ilgi alanlarını, genel dengesini, gülüşünü, bazen elini yüzüne götürüşünü. Yavaşça ve gizli olmayan bir şekilde yapıyor bunu, sen de garipsiyorsun ilkten ama "bunu şöyle yapan dünyadaki tek insan değilim ya canım!" diyor, önemsemiyorsun. Yavaş yavaş garipsemeler yerini küçük sinirlenmelere bırakıyor. Çünkü hem karşında artık kendine çok benzer birini görmeye başlıyorsun hem de onun eski sevecen halleri yerini eleştiriye ve ufak tersliklere bırakıyor. Hani bir işe girersin ve yöneticin, iş bilgisinden ötürü sana çok saygıdeğer biri gibi gelir ya. Sonrasında sen de işi iyice öğrendikten ve çok benzer duruma geldikten sonra "aslında pek de bir şey değilmiş" gibi bir tavırla artık onun yaptığı işleri beğenmemeye "ben olsam şöyle yapardım" filana başlarsın :) Komik ama çok benzer bir durum.
Diğer yandan, önemli bir nokta, başından beri öyle bir manipülasyonun içindesindir ki sana gösterdiği sevgi ve ilgiden söz ediyorum, sorunlar filizlenmeye başladığında seni sorgulamaktan alıkoyar bu hal. Kendine yakıştıramazsın sana iyilikler yapan, seni bu kadar iyi hissettirmeye çalışan birini "acaba?" diye sorgulamayı. Diğer yandan ortak tanıdıklarınıza da bahsedemezsin bu durumdan akıl almak için. "O senin hakkında neler diyor, senin için neler yapıyor, senin düşündüklerine bak" gibi bir tehlike vardır çünkü.
Bu sarmalın içinde bilinçsizce saçmalamaya başlarsın. En sevdiğin üzümlü kek artık karşı taraf için de en sevilen olduğu için sen "sanırım ben artık çikolatalı keki seviyorum ya" dersin mesela. Ya da onun tarafından tamamıyla kopyalanmış olan ilgi alanlarına bir süre kayıtsız kalırsın. Çünkü sana yeni önerilerle geliyordur, senin elbette ki yıllar içinde hakkında yüzlerce kez düşündüğün önerilerle :) Ve bir gün yeni birileriyle tanışırken siz, bir bakmışsın tamamen kendini izliyorsun onun suretinde.
Burası da önemli. Yeni insanların olduğu yeni bir grup, yeni bir şehir, yeni bir ülke onun yeni "ben"ini gerçekleştirebileceği benzersiz ortamlar olur. Çünkü orada eski halini hatırlatan kimseye rastlamazlar, olmak istedikleri her neyse onu olabilirler kolayca. Giderler ve yeni benleriyle yepyeni bir hayata başlarlar. Benim üç hikayemde de böyle oldu bu.
Peki bu neden geride kalan için bir sorun ki? Yani kendimden söz ediyorum. Neden bunu dert eder ki insan, beni neden etkiliyor bu kadar?
Düşünüyorum da sanırım her insan içten içe eşsiz olmak ister. Doğduğu aile, şehir, ülke üzerine kendi varlığını kurar. Zamanla üzerine bilgisini, deneyimlerini ekler ve "birisi" olur. Bir karakterdir o, ne zaman ne yapacağı belli sınırlar içinde olan, o sınırlar içinde davranan gerçek birisidir. Sonra o haliyle kabul edilir, beğenilir, sevilir ya da sevilmez. Ama bu süreçte pek çok zorluğa da göğüs gerer, emek gösterir. Yani bunca yılın, zorluğun ve deneyimlerin sonucunda olduğun kişiyi, birlerinin gelip kolayca gözünün önünde üzerine giymeye çalışması ne adil ne de makul geliyor.
Bu arada tabii ki tüm bunları, ilk hikaye üzerinden on yıldan fazla zaman geçtiği, artık sindirdiğim, hepsini bir bütün olarak görebildiğim ve anlamlandırabildiğim için yazabiliyorum. Söylemekte de herhangi bir beis görmüyorum ki bu "karakter kopyalama" yaklaşımı pek de iyi niyetli bir şey değil arkadaşlar. İyi niyetli başlıyor olabilir ama öyle sonuçlanmıyor. Belki böyle bir manipülasyonun içinde, kendinizi kontrol etmeye çalışarak yıpranıyorsunuz. Buna benzer bir şeyi belki yaşadınız, yaşıyorsunuz. Peki siz nasıl başa çıkıyorsunuz?
Comments