top of page

Marx'ta İnsan Doğası ve Yabancılaşma- Kendime Notlar-

Yabancılaşma Kuramı ve Marx’ın İnsan Anlayışı

Yabancılaşma kuramı, kapitalist üretimin insanın hem fiziksel hem de zihinsel durumu ile bir parçası olduğu toplumsal süreç üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seren entelektüel bir çerçevedir. Marx’a göre bu kuram, insanların yaşam koşullarını ve bu koşullarda sürdürdükleri yaşamı anlama yöntemidir. İnsan, yalnızca içinde bulunduğu toplumsal ilişkiler içinde değil, doğayla kurduğu ilişkide de dönüşen ve dönüştüren bir varlıktır. Bu nedenle Marx’ın düşüncesinde insan-doğa ilişkisi diyalektik bir yapı arz eder: İnsan, ihtiyaçları doğrultusunda doğayı dönüştürürken, aynı zamanda bu dönüşüm süreci içerisinde kendisi de dönüşür.

Sanayi üretimi ilk etapta insanın gereksinimlerini karşılamak için ortaya çıksa da, zamanla bu üretim tarzı yeni gereksinimler yaratan yaşam koşulları meydana getirir. Bu durum insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişki biçimlerinde yabancılaşma üretir.


Bu çerçevede, Bertell Ollman’ın Yabancılaşma: Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı adlı eserindeki Marx yorumları, insan doğasının, toplumsallığının ve emeğinin anlaşılmasında önemli bir rehber işlevi görür.


İnsanın Türsel Özelliği ve Doğayla İlişkisi

Ollman’a göre insan, türsel bir varlık olarak diğer canlılardan ayrılır. Bu özgüllük onun kendine özgü nitelikler taşımasından kaynaklanır: İnsan kendisi için bir varlıktır, kendini tanımlar ve kendinin bilincindedir. Kendi amaçları peşinde koşan bir birey olarak insan, bilme yoluyla kendi varlığını doğrular (s.146). İnsan yalnızca bedeniyle değil, aynı zamanda zihinsel kapasitesiyle de doğayla ilişki kurar (s.166).


Buna karşın “doğal insan”, yalnızca yemek yemek, cinsellik gibi fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyetlerle tanımlanır. Bu haliyle zihinsel yeteneklerinden yoksundur ve kendi varlığının farkında değildir. Marx’a göre bu tür bir insan doğayı yeniden üretemez, eylemleri iradi değil, kendiliğindendir. Bu durum ise insanın doğa tarafından kontrol edilmesi anlamına gelir (s.144).


İnsanın doğal ve türsel güçleri, doğayla kurduğu ilişki aracılığıyla gerçekleşir. Düşünmek bile nesneler aracılığıyla mümkün hale gelir; çünkü insan düşünme eylemini ancak düşünülecek nesneler üzerinden gerçekleştirebilir (s.149). Bu noktada Marx, duyuların ve nesnelerin birbirine içkin olduğunu vurgular. Duyular, temas ettikleri nesneler aracılığıyla inşa edilir. Bu nedenle insan, nesnelerle birlikte inşa edilmiş bir varlıktır ve bu nesneler onun doğasının ayrılmaz bir parçasıdır (s.142).


Etkinlik, Emek ve Nesnelliğin Kurulması

Marx, insanın özsel güçlerinin ancak dış dünyayla etkileşimde, yani etkinlik yoluyla ortaya çıktığını savunur. Bu etkinlik, onun doğayla kurduğu ilişki biçimiyle doğrudan bağlantılıdır. Marx’ın erken dönem yazılarında bu süreç “etkinlik”, geç dönem yazılarındaysa “çalışma” olarak tanımlanır (s.166). Yaşamın tüm alanlarında insanı oluşturan şey onun etkinliğidir ve bu etkinlik onun özsel güçlerinin dışa vurumudur.

Çalışma, bütün toplumlardaki insanlara özgü bir faaliyet biçimidir. Marx'a göre “Dünyanın değişimi insanın etkinliği nedeniyledir. İnsanın etkinliği dünyayı değiştirmeyi hiçbir zaman bırakmaz” (s.158). Emek süreci, kullanım değeri üretimini amaçlayan bir insan eylemidir. Doğanın insan yaşamı için zorunlu olarak sunduğu koşulları dönüştürmeyi ifade eder (s.167). Bu bağlamda, din, anayasa, dogmalar, itaat gibi olgular da en az bir ayakkabı kadar kullanım değeri taşır.


Toplumsallık, İş Bölümü ve Sınıf

İnsanın toplumsal niteliği en açık biçimde üretim alanında görünür hale gelir. Marx’a göre insanlar arasında iş birliğinin başlıca örneği üretimdir: “İnsan toplum içinde birey olabilen tek hayvandır” (s.177). Toplumsal iş bölümü sayesinde bir bireyin yaşam koşulları, birçok başka bireyinki ile örtüşür hale gelir. Bu süreçte bir zamanlar bireysel olan gereksinimler artık toplumsal bir nitelik kazanır (s.179).


Bu iş bölümü, özel mülkiyetle birleştiğinde sınıflı toplumu doğurur. Üretim araçlarına sahip olan sınıf ile bu araçlara sahip olmadığından emek gücünü satan sınıf arasındaki karşıtlık, kapitalist toplumun temelini oluşturur. Ancak komünist toplumda özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla birlikte toplumsal iş bölümü artık sınıfsız bir yapıya hizmet eder. Bu yeni toplumda bireyin etkinliği doğrudan toplumsaldır: Diğer insanlarla, onlar için ve onlar aracılığıyla üretmek üretimin en açık toplumsal bağlarını oluşturur (s.178).


Marx, bir sınıfı sınıf yapan beş temel unsurdan söz eder (s.200):

  1. Mevcut üretim tarzıyla ilişki

  2. Benzer ekonomik durum ve çıkarlar

  3. Bu çıkarlara dair bilinç

  4. Kültürel yakınlık

  5. Ortak siyasi eylem


Özgürlük, Zorunluluk ve Komünizm

Kapital’in üçüncü cildinde Marx, komünist toplumun iki alan üzerine kurulu olduğunu belirtir: zorunluluklar alanı ve özgürlükler alanı. Özgürlükler alanının ortaya çıkabilmesi için, önce zorunluluklar alanının koşullarının sağlanması gerekir. Yani temel ihtiyaçlar karşılanmadan bilimle ya da sanatla uğraşmak mümkün değildir (s.194)


Sonuç: İnsan Doğası ve Tarihin Diyalektiği

Marx’ın insan doğasına ilişkin düşüncesi, onun doğayla ve nesnelerle kurduğu ilişkiler üzerinden anlaşılabilir. İnsan doğası ve doğayla kurulan ilişki birbirinden ayrılmazdır. İnsan, kendi güçlerinin görünür olduğu nesneler aracılığıyla hem kendini gerçekleştirir hem de dünyayı dönüştürür. Bu süreç tarihsel olarak süreklilik arz eder. Bu nedenle Marx’ın “bütün tarih, insan doğasının hiç durmaksızın dönüşümünden başka bir şey değildir” sözü, hem bireyin hem de onun nesnesiyle kurduğu ilişkinin tarihsel karakterine işaret eder (s.141).

Kaynak:


Ollman, B., "Yabancılaşma: Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı", İstanbul: Yordam Kitap,

 
 
 

Comments


bottom of page