HAFTA GAZETESİ / Helin Kaya ile Röportaj
- Yelda Altunal
- 15 Eyl 2023
- 8 dakikada okunur
"....Müzik, ailemizde miras olarak aktarılan bir şey. Dedemden babama, ondan da bana. Rahmetli babam halk ozanıydı, öyle bir gelenekten geliyorum. Dolayısıyla bunu devam ettirmek ama bunu dedem gibi kır kültürü ile değil ya da babamdaki gibi kır-kent ikiliğinde değil, içinde olduğum kent kültürüyle harmanlayarak sürdürmek öncelikli hedeflerimden."

- Çıkış yolculuğunuzla başlayalım… Müzik serüveniniz nasıl başladı?
Dedem doğduğum gün yüzüme bakarak bir türkü tutturmuş. Anlattığına göre ben de senkron sesler çıkararak ona eşlik etmişim. Böyle başladı galiba :)
Şaka bir yana, müzisyen bir aileye doğduğum ve erkenden sesim konusunda ailem tarafından yüreklendirildiğim için erken yaşlarda şarkı söylemeye başladım. Erken derken, ilk sahneme 5 yaşımdayken çıkmıştım, o kadar erken. Ablamın okulda bir dans gösterisi vardı ve sahneye çıkacaklardı. Onu o kadar beğeniyor ve o kadar özeniyordum ki benim de o gün, onun gibi sahnede olmam lazımdı. Amcam imdadıma yetişti ve bana sahnede bağlamasıyla eşlik ederek hayalimi gerçekleştirdi. Böylece ilk sahnemi 5 yaşında “Hacel Obası” türküsüyle yapmış oldum. Gerçi sözleri çok az karıştırmıştım. Şöyle ki “aylar oldu göremedim yar seni” yerine “ayda doğdun göremedim yar seni” demiştim. O gün bugündür sahneye yazılı şarkı sözleri olmadan çıkmam, hala daha unuttuğum oluyor :)
Bugün olduğu gibi kendi tarzımda müzik yapmaya üniversite yıllarında, 2008 sonrası başladım. Lise yıllarında öğrendiğim gitarı, bu dönemde geliştirmeye çalıştım. Üniversitede, bir grupla Türkçe alternatif rock, başka bir grupla da Türk sanat müziği söylüyordum. Bu süreçte ilk bestelerimi yapmaya başlamıştım ve hatta birini(sözleri bana ait) de ev ortamında kaydettik gruptaki arkadaşlarımla. Google aramasına Pastel- Unutsam yazarak dinleyebilirsiniz, YouTube’da hala daha yayında.
Şarkılarımı yayınlamaya başlama manasında yolculuğum ise 2019 yılında arkadaşlarımın “artık şu şarkıları yayınlasan mı?” hezeyanları ve benim kendimi bestelerim konusunda olgunlaşmaya başladığımı düşünmemin denkleşmesiyle başladı. İyi bir aranjör(Eray Polat) ve iyi müzisyenlerle(Akın Eldes, Hakan Gürbüz, Gencay Kıymaz gibi) yola çıktığımı düşünüyorum. 2020 yılı Kasım ayında yayınladığımız ilk şarkım “Kördüğüm” pek muhtemel bu ekip sayesinde hala daha en çok dinlenen şarkım. Sonrasında diğer şarkılarım geldi birbiri ardına. Hepsi müzik serüvenimde kendimi bulmaya çalıştığım bir dönemin ürünleri, hepsinin tınısı başka ve hissettirdikleri apayrı. O yüzden geriye dönüp bakmak çok keyifli oluyor benim için. Filmi geriye sarmak ve onda daha önce fark etmediğin bir şey bulmak gibi.
- İlk şarkınızı yayınladığınızda binlerce görüntülemeye ulaşacağınızı düşünmüş müydünüz? Bu yola başlarken en büyük motivasyonunuz neydi?
Tabii ki içimde dilden dile dolanmasını, çok dinlenmesini istiyordum. Ama öncesinde kendimi adım adım ilerlemeye, hemen öyle büyük hayaller kurmamaya ikna ettiğim için ilk şarkımı yalnızca tanıdığım insanlar dinler diyordum. Ne mutlu ki yanıldım. Böyle yanılmalara bayılırım :) Şarkımı arabalarında dinleyenleri, birbirine gönderen insanları, instagram hikayesinin arkasına ekleyenleri, hakkında tweet atanları, kişisel çalma listelerine ekleyenleri(çok komik isimleri olabiliyor, mesela “Allah belamı verirken dinlediklerim” gibi :) ) gördükçe naçizane kitlemin öyle hiç de tanıdığım insanlarla sınırlı olmadığını gördüm. Kendi evimde yazdığım, kendi anlam dünyamı yansıtan sözler ve kafamda dönen melodiler, anladım ki başkalarının evinde, ofisinde, otobüste, arabada onların kulaklarına doluyor. İnsanlar o kelimelerde, melodilerde kendinden bir şeyler buluyor. Bu çok tatlı bir hissiyat. Henüz milyonlar dinlemiyor şarkılarımı ama öyle güzel mesajlar alıyorum ki, şimdilik yetiyor bana ve devam etmek için güç veriyor.
Yola çıkarken ki motivasyonuma gelirsek, artık kendi şarkılarımı söylemenin zamanının geldiğini düşünüyordum. Bu süreçte hayatıma giren, müziğime destek veren herkes de ayrı ayrı besledi bunu. Bütün teknik ve yasal süreçleri de yol üstünde öğrendim. Böylece müzik piyasasında kendi şarkılarımla var olmaya çalışma maceram başlamış oldu.
- Müziğinizde sizi etkisi altına alan isimler oluyor mu? Nelerden ilham alıyorsunuz?
Bunu bilinçli bir şekilde yapmadım tabii ki ama dönüp baktığımda Joan Baez, Tia Blake; yerli sahnede Ezginin Günlüğü, Jehan Barbur ve Birsen Tezer’den etkilendiğimi seçebiliyorum hem şarkılarımda hem de vokal tarzımda. Müzikte akışkan, nefes alan melodileri, şarkı sözlerinde basitliği ve çağrışımları; vokalde de sakinliği, duruluğu seviyorum. Kendi müzik hayatımda zaman içinde geliştirmeye çalıştığım usul de bu. Diğer türlüsünün üzerimde eğreti duracağını düşünüyorum çünkü. Eski sahnelerimizde nefes almaya bile izin vermeyecek ölçüde söz yoğun veya radikal yükselişleri olan cover şarkılar çaldık. Söyledim ama söylerken ne ben gibi hissettim ne de ben gibi duyulduğumu düşündüm. Nihayetinde artık bunu yapmıyorum ve bence bu iyi bir şey. Her vokal her şarkıyı söylememeli.
İlhamım gündelik hayat içindeki boşluklarda hep. Bir olay yaşanır yaşanmaz zihnimde çakan şimşekle birlikte bir an durup düşündüğüm boşluklarda. Bu sevildiğimi anladığım bir an olabilir, zor durumdaki bir insanla duygudaşlık kurduğum an, hayatımı sorguladığım ya da çiçeklerimi suladığım bir an olabilir. Yaşadıklarınızın bir bir farkında olacak kadar sakin bir hayat temponuz ve meraklı bir zihniniz varsa bu tür ilham anları sık sık kapınızı çalıyor. Telefonumun notlar bölümünü görmeniz gerek, neler neler var orada. Sadece bir dörtlük yazıp bırakmışım, bazen sadece bir konu, bazen de tek bir kelime. Ses kaydı bölümünde de onlarca başıboş melodi, pek çok sözlü kısa beste var. Ara sıra gardıroptaki elbiseleri düzenler gibi düzenliyorum, grupluyorum hepsini. Sonra her birine tek tek dönüp, bitirmeye çalışıyorum. Yani çoğu zaman tek seferde çıkmıyor bütün bir şarkı, bir süreç alıyor. İlhamla gelen coşkulu başlangıçlar zaman içinde olgunlaşıyor ve birkaç deneme yanılmadan sonra yeni bir şarkı oluveriyor.
- Yabancı ülkelerle karşılaştırdığınızda Türkiye’deki müzik tüketim algısını nasıl değerlendirirsiniz?
Bu konunun bilirkişisi değilim elbette ama bana esasen çok da farklı gelmiyor. İçinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal sistem son derece küresel bir vaziyet almış durumda çünkü. Müziğin endüstriyel manada üretimi de tüketimi de her coğrafyada benzer şekilde gerçekleşiyor. Yapım şirketleri, stüdyolar, dağıtıcılar, müzik dinleme platformları… Müziği üretenin de(müzisyen) tüketenin de(dinleyiciler) bu eylemleri için bir bedel ödemek zorunda oldukları bir dünya.
Bilgi işlem teknolojisindeki yenilikler bilgiye hızlı ulaşmamızı sağladığı gibi bu teknolojilerin kullanıldığı-kullanılmadığı her alana kendi hızını getirdi ve elbette sosyal hayatımız gibi müziğimiz de bu hızdan nasibini aldı. Artık dinlemeyi arzuladığımız müziğe çok çabuk ulaşıyoruz evet ama müziğe dair algımız da büyük ölçüde değişmiş durumda. Kaset kültüründen gelenler bilir, kaset kapağından albümün bütün süreçlerine dair fikrimiz olurdu ve onları kolay kolay da unutmazdık. Yine yakın dönem mp3 indirmelerle hepimizin kendi müzik arşivi oluşmuştu, albüm albüm, tür tür ayırdığımız müzikler. O zamanlar sanki müzik dinleyenin daha fazla kontrolündeydi. Dijital platformlar ve stream teknolojisi sanıyorum en temelde bunu değiştirdi. İyi ya da kötü olduğu için söylemiyorum, hepsi için iyi ve kötü özellikler sayabiliriz. Ama bu hız bazen güzel müzikten de alıkoyabiliyor insanı. Şöyle ki istatistiksel olarak dijital platformda karşımıza çıkan şarkının ilk saniyelerini dinleyip ona göre dinleme kararı veriyoruz ya da hızlıca geçiyoruz. Bu bir yönüyle anlamlı çünkü o esnada kulağımıza hoş gelecek müziği arıyoruz fakat bir yandan da anlamlı değil çünkü tüm incelikli detaylar belki de o saniyelerden sonra gelecek. Nihayetinde müzik dinleme alışkanlığındaki değişim ve ilk saniyeler kuralı, müzisyenleri de buna uygun olan müzik üretimine yönlendiriyor, yani koşullandırılmış bir müzik üretimi. Şirketler müzik dinleme alışkanlığını değiştirdiği gibi dolaylı olarak müzisyenin müzik üretimine de müdahil olmuş oluyor.
Popüler şarkılar tüm bu değişen standartlara ve algıya uygun matematiksel olarak üretilen, genel olarak kulağa tanıdık gelen, gündelik dilin trendlerine uygun sözleri olan şarkılar oldukları için kolayca tüketilmeye uygun oluyorlar. Türkiye’de dünyada da müzik dinleyicisinin büyük bölümü bu popüler işlerde müzikte aradığını buluyor. Fakat diğer yandan müzik kendi felsefi, sosyolojik kökenleri ve kuralları olan sistemli bir alan. Düşünün bütün kültürlerin kendine has bir müziği var. Müzikte zihinsel olarak bu anlamda bir derinleşmeye sahip olanlar ancak hem dinleyici hem de müzisyenler olarak müziğin tamamen popüler işlere teslimiyetinin önünde durabiliyor. Kendi müziğimin daha çok bu dünyaya ait olduğunu düşünüyorum.
- ‘Kaliteli müzik’ denilince aklınıza ne geliyor ve müzik sizde nasıl bir hedef uyandırıyor?
Kulağa hoş gelen ve sevilen şarkıların ritim ve melodileri üzerinden matematiksel olarak hesaplanarak üretilmemiş; sözleri belirli bir anlam dünyasında yansımaya sahip, tutarlı ve ahenkli olan; kalıpların dışına çıkabilen, deneysellik barındıran, özgün; söz-müzik ilişkisi kelimelerin anlamları ve çağrışımlarıyla tutarlı müziktir bana göre. Herhangi bir türle sınırlamanın doğru olacağını düşünmüyorum.
Müzik, ailemizde miras olarak aktarılan bir şey. Dedemden babama ve amcama, onlardan da bana. Rahmetli babam halk ozanıydı, öyle bir gelenekten geliyorum. Dolayısıyla bunu devam ettirmek ama bunu dedem gibi kır kültürü ile değil ya da babamdaki gibi kır-kent ikiliğinde değil, kent kültürüyle harmanlayarak sürdürmek öncelikli hedeflerimden. Diğer yandan elbette ki müziğimin kitleler tarafından kabul edilmesi, beğenilmesi, belirli bir tür içinde değerlendirilmesi, özgün bulunması arzu ettiğim bir şey. Tüm bunlar gerçekleştiğinde kendimi başarılı sayacağım.

- Sahneye çıktığınız anda dinleyicileri nasıl bir dünyayla buluşturuyorsunuz?
İlk önce şunu söylemeliyim. Sahnede gördüğünüz ya da şarkılarımda duyduğunuz benle, gündelik hayatımdaki ben tamamen aynı kişi. Yani oraya çıktığımda bir başka beni sahneye koymuyorum. Seyirci de bu samimiyeti hemen anlıyor bence, ona göre karşılık veriyor çünkü. O yüzden sahneye çıktığım an, beni izleyen herkesi kendi dünyama davet ettiğim an oluyor. Dinleyenler iki saatliğine kendi dertlerinden, kendi hayatlarından uzak, bir başkasının sesi ve görüntüsüyle başka bir dünyada ahenkli anlar yaşıyor. O sebeple hem seçtiğim şarkılar(kendi şarkılarıma ek kendi düzenlediğimiz bazı şarkıları çalıyoruz) hem de sahnedeki görüntüm konusunda titiz davranmaya çalışıyorum.
Gördüğüm, duyduğum pek çok şeyi hikayesiyle, arka planıyla birlikte merak ederim hep. Bu yüzden sahnede de şarkılarımı paylaşmadan, mutlaka ufak bilgiler vermeye çalışırım dinleyenlere. Belki beni ilk defa orada dinliyor olabilir o kişi ki bu çok sık olan bir şey, o sebeple ona bütüncül bir yaklaşım sunabilmem lazım müziğimle ilgili. Bununla birlikte artık kendi şarkılarımın hikayelerini sahnede anlatmaktan geri duruyorum. Çünkü zaman içinde fark ettim ki herkes kendi anlamını bulmuş onlarda ve benim anlattıklarımdan epey uzak pek çoğu :) Böylesi daha güzel, kendi zihin akışımı dinleyenlere dayatmak çok manasız çünkü. O yüzden verdiğim bilgiler daha ziyade ortaya çıkış süreciyle ilgili vs oluyor.
Kendimi ifade edebildiğim ve iyi hissettiğim bir yer sahne. Diğer yandan akademide sosyal bilimler kariyerime devam etmeye çalışıyorum, öğretim görevlisiyim. İkisi birbiriyle yıllardır ayrılmaz bir bütün. Müzisyen kimliğim, sosyal bilimci kimliğimin içinde bir beni ifade ediyor. O yüzden şarkılarım sadece kişisel olanı değil politik ve sosyal olanı da barındırıyor. Ben müziğin bu yönünü çok seviyorum ve anlamlı buluyorum. Müzisyenler olarak biz bu toplumun içinde yaşıyoruz ve sorunlara karşı kör ya da sağır değiliz, dilsiz hiç değiliz. Öyleyse söz söylememiz gerekir diye düşünüyorum. İşte sahnede dinleyicilerle böyle bir dünyayı paylaşıyoruz. İyisiyle, kötüsüyle ve karşılıklı etkileşim halinde.
- Yayınlanan single çalışmalarınızda ‘benim için yeri ayrı’ diyebileceğiniz bir parçanız hiç oldu mu?
Buna pek çok müzisyen benzer cevabı verir, ben de sanırım o cevabı vereceğim: Hepsinin yeri bende ayrı :) Klişe belki ama sahiden de öyle. Her biri benim bir dönemimin, bir derdimin, bir sevincimin, hayata bakışımın ahenkli halleri. Ahenkli anılar gibi düşünebilirsiniz.
Ama diğerlerine nazaran bir şarkımda beste defterimden dinleyicilerin çalma listesine düştüğünde daha fazla rahatladım ve tatmin hissettim. Bu beste, her geçen gün karşımıza çıkan, neredeyse artık kanıksanan kadın cinayetlerine yakılmış bir ağıt olan “Sevgin Öldürüyor”du.
Sevgin Öldürüyor hem yazma sürecinde hem de kayıt sürecinde beni duygusal manada epey zorlayan bir şarkı oldu. Bu bir tanıklıktı bana göre, tüm bu yaşananlara tanıklık etmekti. Katil erkeklerin “seviyordum” savunmalarına karşı, kısıtlayan, baskılayan hatta öldüren bir şeyin asla sevgi olamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Öldürülen kadınların ağzından yazılmış, hem kadınları hem de erkekleri yolundan çevirmeye niyetlenmiş bir çağrıydı. Şarkının duygusuna uygun olarak elektronik bir altyapıyla koyu bir tını yakalamaya çalıştık ve şarkının tüm süreçlerinde yalnızca kadınlarla çalıştım. Düşününce bu yanıyla “Sevgin Öldürüyor” benim için ayrı bir yerde.
- Yakın zamanda planlarınız neler? Dinleyicilerinize bir albüm sürprizi olacak mı?
Yakın zamanda bir teklim daha yayınlanacak. Buradan minik bir ipucu olsun, doğanın ritmiyle kendi ritmim üzerine düşündüğüm neşeli bir şarkı geliyor. Bir haberci tekli diyelim buna, sonrasında da bir mini albüm yapmayı planlıyorum. Hikayelerinin birbirini tamamladığı şarkıların bir arada olduğu konsept bir albüm olacak. Belki içinde bazı düetler de olabilir hatta.
Diğer yandan konserler de devam edecek. Dinleyiciyle yüz yüze olduğum anlar en fazla beslendiğim anlar oluyor. Bu ritim hiç bozulsun istemiyorum. Karşılıklı etkileşim, müziğimin devamı için çok önemli. Dinleyiciler için sosyal medya hesaplarımdan konser tarihlerini düzenli olarak paylaşıyorum. Oralarda buluşalım.
- Cevaplarınız için teşekkür ederiz. Son olarak dinleyicilerinize ve müzikseverlere ne söylemek istersiniz?
Söyleşimiz boyunca müzik konusundan bahsederken, üretim süreci hakkında da bilgi vermeye özen gösterdim. Bunu önemsiyorum çünkü dinleyiciler, dinledikleri müziğin önlerine gelmeden önceki aşamalarını bilirlerse dinlerken, buna emek yoğun bir süreç olduğunun bilincinde yaklaşacakladır diye düşünüyorum. Bu yüzden dinleyicilerin, bağımsız müzisyenlerin(şirketler tarafından desteklenmeyen) işlerine özellikle şans vermelerini rica ediyorum. Elbette müzik ahenk işidir, beğeniler, tercihler üzerinden hareket edilmesinde hiçbir sakınca yoktur ama büyük dijital platformların büyük meblağlar harcayarak öne çıkardıkları şarkıları bazen reddederek, ufak keşif turlarına da çıkmalısınız. Çünkü dinleyenler olarak müzik sektörünün aktif belirleyenleri sizsiniz. Her bir müzik tercihinizin, bir müzisyenin müzik üretmedeki motivasyonu olabileceğini unutmayın lütfen.
Size sorularınız, okuyuculara da zaman ayırdıkları için çok teşekkür ederim.
Comments