top of page

Müzik ve düşünceler ..

Güncelleme tarihi: 4 Haz 2020

“Olaydım dünyada ikbali yaver/El etsem sevdiğim acep kim ne der

Bilmem tecelli mi yoksa ki kader/Beni bir vefasız yara yazmışlar”


Aşık Sümmani’yi hayali sevgilisi Gülperi’ye yukarıdaki türküyü söylerken dinlemekle; şimdi Spotify’da, belirlenmiş modların içinden kendine bir mod beğenerek, bilmediğin, çoğu zamanda arkada çalması için açtığın müziği dinlemek arasında bir devrim yol var.


Aşık Sümmani’nin sazıyla yaktığı türkülerde müzik, arada müziği icra edenden başka aracısı olmayan bir kültürdü, alınıp satılmaya uygun değildi, yani meta değeri yoktu. Ancak şimdi, Spotify’da müziğin, bu aplikasyonu çalıştıran elektronik araçlar olmadan dinlenemeyeceğini biliyoruz. Bu araçlarla birlikte müzik meta durumundadır ve belirli bir ücret karşılığı edinilir.


Peki süreç nasıl işledi de yalnızca kullanım değeri olan kültürel bir ürün olarak müzik, değişim değeri olan bir meta haline geldi? Zannımca bu sorunun cevaplanması için öncelikle aydınlatılması gereken bir kaç önemli nokta var.


Kapitalizm, etrafındaki her şeyi meta olarak görme eğilimi taşır, bu onun bekası için şarttır. Dolayısıyla her daim meta üretiminin genişlemesi, zaman içinde daha önceden meta olarak görülmeyen(yazının temel derdi nedeniyle: müzik) , pre-kapitalist, yani yalnızca kullanım değeri olan emek ürünlerinin artık meta formuna sokulması gerekir.


Müziğin metalaşmasını anla(t)mak, literatürden de okunabileceği gibi, müzik üretiminin iki ayrı süreç olarak kavramsallaştırılmasını gerekli kılıyor. İlk evrede müziğin üretimi sürecinde, üretim araçlarının emekten ayrılması söz konusu olmadığından bu aşama ‘geleneksel aşama’ olarak ele alınıyor. İşte Aşık Sümmani’nin türküleri, bu aşamanın bir yansıması. Burada üretilen müzik meta değildir, yalnızca kullanım değeri vardır ve tek derdi sevgilinin gönlünü hoş etmektir. Müziğin metalaşması, müziğin yeniden üretim aşamasında, yani ikinci aşamada, müziğin kitlelere ulaşmasını sağlayan albüm süreçleri içerisinde ortaya çıkıyor. Bu aşamada, ücret karşılığında, şarkının gitarını, davulunu, flütünü, sazını çalan müzisyenler ve yine ücret karşılığında bunu düzenleyen aranjörler, organizasyon şirketleri, dağıtıcı firmalar vs (müzik endüstrisi) işin içine giriyor. Sonrasında müzik, plak, kaset, günümüzde ise CD formunda ya da Spotify gibi online müzik platformlarında alınıp satılabilen bir meta halini alıyor. Yazının başında bahsettiğim devrim tam da bu işte.



Peki müzik bu yeni formuyla; B. Auverbach’ın dediği gibi ruhu günlük hayatın tozlarından silmeye, George Sand’ın söylediği üzere insanlığın ortak dili olmaya devam edebiliyor mu?


Bence evet. Sanıyorum kritik nokta, müziğin kolay üretilip tüketilebilen olanlarından uzak durmak olabilir. Böylece yeni formuyla müzik, Ervah-ı Ezelde olarak farklı yorumlamalarla kulağımıza çalınabilir ve Aşık Sümmani, dedemle aramdaki ortak dil olabilir.

 
 
 

Comments


bottom of page