Sütlü Nuriye ve ahengi yitirmek üzerine..
- Yelda Altunal
- 22 Mar 2018
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Eki 2020
Bu ara müzik hakkında pek bir diyeceğim varmış. Ardı ardına dökülüyor farkındayım ama evde 7/24 müzik çalıyor ben ne yapayım? Bir akış oluşuyor zamanla, bazılarının adını bilmediğim enstrümanlar, tınıları bambaşka ufuklar açıyor.
Ev, müzik, içinde yaşayanlar, objeler hepsi birbiriyle ahenk halinde ve ben buna çok alışmışım besbelli. En ufak bir uyumsuzlukta, içinden çıkamadığım bir labirentteymişim hissine kapılıyor, huzursuzlanıyorum.
Bu hafta bir dostumuzla, üniversite yılları boyunca Çarşı’sının yollarını eskittiğimiz Beşiktaş’taydık. Dostun kendisi şeker gibidir ama biz alışkanlıktan, geleneksel Çarşamba’yı şenlendirmek adına 2 porsiyon baklava aldık meşhur Sütlü Nuriye’ci abilerden. Sütlü Nuriye kalmamıştı da.
Neyse elimizde baklavalar, bir süre çayla birlikte demleneceğimiz bir yer aradık durduk. Çarşı’da bir oraya bir buraya derken, sonunda tüm cesaretimi toplayıp, bir kafeye baklavalarımızı orada yiyip yiyemeyeceğimizi sordum. “Taze çayınız var mı?” gibi bir giriş yaptım elbette. Velhasıl adı özgürlüğü çağrıştıran bu kafeye dışarıdaki bir masasından eklemlenmiştik artık. Bizden mutlusu yoktu, birazdan taze çaylarımız gelecek, baklavayla birlikte İsveç’teki dostlarımıza fotoğraflayacağımız harika anlara şahit olunacaktı.

Kafe, içi dışı bolca güzel çiçekle bezeli, geleneksel süslemelerin yoğun olarak kullanıldığı, masa örtüsünden peçete katlayışına kadar pek çok şeyin el emeği göz nuru olduğu, iki tatlı kadın tarafından çekip çevrilen bir yer. Ev yemekleri servis ediliyor ve çayın yanında ev yapımı tatlılar var. O anda her şey öylesine ahenk içindeydi ki keşke sohbetimiz bir anlığına da olsa duraksamasaydı ve o müzik kulağıma öylesi hoyrat çalınmasaydı diye düşündüm sonradan. Ama yine gelmişti işte aynı huzursuzluk: Rihanna’nın orada ne işi vardı?
Popüler kültür, yaygın olarak beğenilen, tüketilen manasına gelir ve ticari bir anlam taşır. Kolay yayılıp, kolay tüketilebilen, toplumun geniş kesimlerine hitap edebilen popüler kültür; yenilik ve yaratıcılıktan tamamen uzak, daha önce denenip başarılı olmuş, formüle uyum sağlayan, ‘belirli’ kitlelere ve ‘belirli’ bir süre hoş gelen ürünler sunar. Popüler kültür ürünleri, insanları anı yaşamaya, tüketmeye, toplumsal ve siyasal konular hakkında daha az düşünmeye, anlık duygu değişikliklerine sevk eder.
Kafe sahibi belli ki civardaki öğrencileri düşünerek, böyle bir müzik konusunda ikna etmişti kendisini. Nedense gençlerin popüler müziğe bayıldıklarına dair kemikleşmiş bir algı var. Nedense dediğim, anı yaşamak, tüketmek, her bir şeyi hızlıca savuşturmak konusunda pek bir başarılı olduklarındandır tabii bu. Aslında kendisine kalsa bence Barış Manço çalardı kafede, Cahit Berkay çalardı, en olmadı Ezginin Günlüğü çalardı yahu. Rihanna çalmazdı. Ama çaldı, popüler müzik kafeyi, içindeki tüm insanları, bir anlığına kendi kültürüne davet etti. Bizde davete icabet etmemek olmaz tabi, biraz durduk çıktık.
Ama ahenk önemli dostlar, çok önemli.
Comments