Tarlakuşu, Fin’amor ve Trubadurlar
- Yelda Altunal

- 7 Kas
- 2 dakikada okunur
Bu hafta, okulun konservatuvarında bir hoca arkadaşımın dersine konuk oldum. Konu “Trubadurlar ve Orta Çağ’da Din Dışı Müzik”ti. Uzun zamandır öğrencilik hissini bu kadar özlediğimi fark etmemişim. Arkadaşım öyle doyurucu, çok boyutlu ve ilişkisel bir anlatım kurdu ki, bir an bile dersten kopamadım; sürekli not aldım. Konu çok ilgi çekici olduğundan da blogumda yer alması gerek dedim. Sizler için bazı kısımları derleyip kısa bir özet hazırladım.
Here we go:
Orta Çağ Avrupa’sında aşk, bugünkü gibi iki kişi arasındaki basit bir duygudan ibaret değildi. “Fin’amor”, yani soylu aşk anlayışı aşkı, bir tür ruhsal arınma ve ahlaki olgunlaşma yolu olarak görüyordu. Bu anlayışa göre aşık olmak, bir insanın zarafet kazanmasının ve içsel olarak yücelmesinin yoluydu. Aşk, bir eğitimdi; kalbin terbiyesi, ruhun incelmesi demekti.

Bu anlayışın temsilcileri trubadurlardı. 11. ve 12. yüzyıllarda Güney Fransa’nın Provence bölgesinde yaşayan bu şair-müzisyenler, genellikle soylu kökenli, iyi eğitimli, görgü ve zarafet sahibi insanlardı. Sıklıkla yanlış bilinir: Trubadurlar “gezgin halk ozanları” değillerdi. Aksine, kelimeleri ustalıkla işleyen, aşkı bir sanat formuna dönüştüren seçkin şairlerdi. Onlar için kelime, bir mücevherdi; her dize, bir zarafet denemesiydi. Bu yüzden aşkı doğrudan değil, örtük bir dille, sembollerle anlatırlardı.Çünkü çoğu zaman bu aşk söylenmesi yasak bir aşktı. Evli, soylu bir kadına duyulan platonik bir hayranlık.
İşte bu yüzden “imkânsız aşk” teması, trubadur şiirlerinin merkezindeydi. Aşık, sevgilisine asla ulaşamaz; onun adını bile söyleyemez. Bu yüzden sevgili, zamanla bir insandan çok bir fikir, bir erdem ve saflık sembolü hâline gelir. Aşk, artık tensel bir arzu değil; ruhani bir tapınma biçimidir. Trubadurlar için sevmek, Tanrı’ya yaklaşmanın bir yoludur. Sevgi onları hem insan hem de ruh olarak arındırır.
Ders biter bitmez heyecanla trubadurların şarkılarına baktım. Birkaç tanesini inceledim; içlerinden en çok etkileyeni, Bernart de Ventadorn’un ünlü şiiri “Can vei la lauzeta mover” oldu.
Önce Oksitanca:
Can vei la lauzeta mover
de joi sas alas contral rai,
que s’oblid’e s’abandonar
per lauzor al douz ventz,
ai! tan gran enveya m’en ve
de cui qu’eu veya jauzion,
meravilhas ai, car desse
lo cor de dezirer no’m fon.
Ve Türkçe:
Güneşe karşı neşeyle
kanatlarını çırpan tarlakuşunu gördüğümde,
kendini unutarak,
tatlı rüzgâra bırakışını izlediğimde,
ah! ne büyük bir kıskançlık kaplar içimi
sevincine tanık olduklarımın,
şaşarım bazen
nasıl da erimez içimdeki bu özlemden kalbim.
Bu linkle kendime müthiş bir 5 dakika verdim. Ruhum beslendi, zihnim ferahladı: https://www.youtube.com/watch?v=jkp2GHBRUiQ
Fin’amor… Kıskanmanın zarafeti olur mu? Tarlakuşuyla oluyormuş. Kalbimi erittiniz trubadurlar.







Yorumlar