Toplumsal Bir Yaşam Modeli Olarak Ekoköylerin Güçlü ve Zayıf Yönleri
- Yelda Altunal
- 4 Haz 2020
- 11 dakikada okunur
Toplumsal bir yaşam modeli olarak ele alındığında ekoköyler, çok büyük olasılıkla yakın gelecekte karşı karşıya kalacağımız çevre ve enerji bunalımı konusunda, uygulanabilir çıkış yolları sunması açısından değerlidirler. Bu yazıda ekoköylerin toplumsal bir yaşam modeli olarak güçlü ve zayıf yönleri açıklanmaya çalışılacaktır.

Ekoköylerin Güçlü Yönleri
Ekoköyler, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirlik vurgusu yüksek bilinçli topluluklardır. Barışçıl ve olabildiğince eşitlikçi bir yaşam sunmaktadırlar. Öyle ki bu alternatif yaşam modeli ile birçok çevresel, sosyal, siyasal ve ekonomik sorun çözüme kavuşturulabilir. Sorunların çözümüne yönelik olarak, ekoköylerin sahip olduğu bir takım güçlü özellikler şunlardır:
· Krizlerden en az etkilenirler.
Ekolojik köyler önceki bölümlerde yer alan tanımlardan hatırlanacağı gibi, kendi ihtiyaçlarını kendi üretimleriyle karşılamaktadırlar. Dolayısıyla tarım sektörünün kendine has özelliklerinden (iklim, bitki örtüsü vb) ötürü ortaya çıkan kıtlık ya da aşırı üretim sorunları, emlak sektörü krizleri, petrolün fiyatının yükselmesi sonucu üretimin kısılması gibi sorunlarla pek fazla ilgileri bulunmamaktadır. Zira ekoköyler ihtiyaçları odaklı (aşırı miktarlarda olmamak üzere satış için) tarımsal üretimde bulunurlar ve bunda ekolojik öğeleri gözetirler. Diğer taraftan kendi evlerini, yerel doğal malzemeden kendileri inşa ederler ve yenilenebilir kaynakları (rüzgar, güneş, su) kullandıklarından enerji için petrole bağımlılıkları yoktur. Bu onları ekonomik ve siyasi olarak nispeten bağımsız kılarken; ekoköyün dış işlerinde (dış işleri derken vergiler, izinler vb kastedilmiştir) bulundukları ülkenin yasal düzenlemelerine tabi olduğu belirtilmelidir.
· Sürdürülebilir bir yaşam sunarlar.
Mevcut üretim sistemlerimiz sürdürülebilirlik konusunda yeterince hassas olamamaktadırlar. Petrole dayalı enerjilerin desteğiyle gerçekleşen tarımsal faaliyetler sonucu sürdürülemez miktarlarda besin elde edilmekte, kimyasal kullanımı ile toprak zehirlenmekte ve içindeki canlı dengesi bozulmakta; dev trol tekneleri balıkları besleyen bitki ve organizmalardan suyu ayrışmakta ve balık türlerini tehlikeye sokmakta; ormanlar hızla tükenmektedir.[1]
Ekoköyler ise böyle bir ortamda yenilenebilir enerjileri kullanma, ekolojik tarım, ağaçlandırma faaliyetleri gibi sürdürülebilirlik vurgusu yüksek uygulamalarıyla ilgi odağı olabilmektedirler.
· Ürettikleri gıdalar güvenilirdir.
Endüstriyel tarımdan farklı olmak üzere ekolojik (organik) tarımda, kimyasal gübre (sentetik nitrojen gübreler) ve ilaç gibi bileşenler bulunmamakta, tekli ürün ekiminden ziyade farklı ürünlerin ve türlerin aynı tarlada bir arada yetiştirilmesi söz konusu olmaktadır. Bunun da değişken iklim koşullarına karşı direnci artırmada en güvenilir yöntemlerden biri olduğu ispatlanmıştır.[2]Gübre doğal yollarla sağlanmakta, bitkilerin böceklerden korunması için yine doğal yöntemler kullanılmaktadır. Bu yönüyle ekolojik tarımda ihtiyaç duyulan yalnızca ata yadigarı her sene bir miktar ayrılan tohumlar, toprak, çok sayıda birbirinden faydalanan bitkiyle hayvanın bir arada bulundurulması, su ve hava olmaktadır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, ürün elde etmek için toprağa tohumun atılmasından hasadına kadar ki geçen süre boyunca kimyasal herhangi bir yola başvurulmadığı görülecektir. Ne Yeşil Devrim’ de olduğu gibi toprağı kimyasala boğup üretim yapılmıştır, ne de son yıllarda genetik mühendislik örneklerinde olduğu gibi ürünün genetiğini değiştiren uygulamalar olmuştur. Dolayısıyla ekoköylerde yapılan ekolojik tarım tüm bu tehditlerden uzak olması itibariyle güvenilirdir.
· Doğayla uyumlu evler ve teknolojiler yaratmak konusunda öncülerdir.
Teknoloji insan hayatını kolaylaştırmak ve değer katmak için vardır. Bunun için doğadan faydalanmalıdır. Ekoköyler bu bilinçle hem yenilenebilir enerji üretim araçları, hem iyi yalıtılmış ve enerjiyi etkin kullanan evler inşa etmek için doğayla dost teknolojiler geliştirmektedirler. Örneğin; Hindistan’daki Auroville Ekoköyü kurduğu ortaklıklarla; geliştirmiş olduğu, günde bin öğün yemek pişirmeye yetecek enerjiyi üretebilen güneş toplayıcı sistem ve bunun gibi birçok teknolojinin ihracını yapmaktadırlar. Diğer taraftan Sieben Linden Ekoköyü, yaptığı ekolojik evlerle (genellikle saman evler) Almanya’da değişimin öncüsü olmuş, Kassel Üniversitesi ile yaptıkları ortak çalışma kişi başı karbondioksit salınımı hususunda ekoköyün kendi içinde, Almanya geneline oranla oldukça aşağıda yer aldığını göstermiştir.[3]Bunun yanında birçok ekoköyün yenilenebilir enerji ve doğal konut eğitimleri vermekte oluşu (ve birçok büyük şirketin de bu eğitimlere katılması), bu konuda ne derece başarılı olduklarının göstergesi olarak yorumlanmalıdır.
· Şehirden farklı olarak hiyerarşi, trafik, kargaşa ve gürültüden uzaktırlar.
Kent yaşamı, kıra oranla daha karmaşık ve zorludur. Örneğin; kentteki çok katlı evler alttakiler ve üsttekiler (alt katta ve üst katta oturanlar) gibi aslında çok basite indirgenmiş olarak kentin hiyerarşik yapısını açıklamakta oldukça ilginç bir örnektir.[4] Bununla birlikte şehir yeni iş olanakları olarak görülmekte ve büyük şehirlere göçler hala daha devam etmektedir. Bu göçlerin de büyük etkide bulunduğu ulaşım (trafik) ve konut sorunları bir tarafa; nüfusun fazlalaşmasından kaynaklanan gürültü ortamı, kargaşa ve sonrasında tipik kent hastalığı depresyonu beraberinde getirmektedir. Şehrin bu yapısı, genel olarak insanı mutsuz eder niteliktedir.
Diğer taraftan ekoköyler küçük yerleşim birimleri olduğundan bu tür sorunları yaşamamaktadırlar. Genel olarak köy içinde kısa mesafede bisiklet vb. taşıtlar kullanılmaktadır, bu da tahmin edileceği üzere trafik yaratmamaktadır. Hiyerarşi ise ekoköylerde pek görülmeyen bir durumdur. Yalnızca yaşça büyük-tecrübeli ya da bilge kişilerin yol göstericiliğine başvurulabilmektedir. Yine nüfusun az oluşu (hatta çoğu zaman ekoköy dediğimiz yerleşimler, gerçek bir köy boyutu ve nüfusunda değildir) ve topluluk faaliyetlerinin yoğunluğundan dolayı bu nüfusun sıkı ilişkiler içinde bulunması kargaşa sorununun da ekoköylerden uzak kalmasını sağlamaktadır. Bazı zamanlar katılımcı karar alma tekniklerinin herkese eşit söz hakkı vermesinden ötürü çatışmalar söz konusu olsa da, bunlar toplulukta kargaşa ve kaos yaratacak türden çatışmalar değildir. Ayrıca birçok ekoköy bu sorunun çözümü için çalışmalar yapmaktadırlar.
· Atıklar gruplandırılarak yeniden kullanılır, böylece kaynak tasarrufu yapılır.
Doğal kaynakların, kıt olduğu ve dünya nüfusu için yeterli olmadığı (ekolojik ayak izi çalışmalarından görüleceği üzere) gerçeği, kaynakların hızla tükenmeye başladığı günümüzde sıkça bahsi geçen bir konudur. Bundan dolayıdır ki tasarruf ve geri dönüşüm özendirilir fakat artık öyle bir noktaya gelinmiştir ki büyük şehirlere su bile yetişmemektedir (İstanbul’a Melen Çayı’ndan su taşınması örneği[5])
Ekoköylerde ise durum bundan epey farklıdır. Kullanılan malzemeler genellikle yeniden kullanıma uygun olanlardır. Atıklar ise organik, cam, kâğıt vb ayrılarak; kompostlanır, geri dönüştürülür ya da biyoyakıt olarak yeniden kullanıma uygun hale getirilmektedir. Böylece ekoköyde doğadaki döngüye benzer bir döngü oluşmaktadır.
· Farklılıklara saygı duyulduğundan bu yerleşimlerde ırkçı, türcü, dinci ve cinsiyetçi ayrımlar görülmemekte, barış ortamı hâkim olmaktadır.
Ekoköyün etiğinde yer alan farklılıklara kucak açma anlayışı; kendinden farklı cinsiyette olanı, kendinden farklı türden (hayvanların aşağı görülmesi ile ilgili olarak), farklı bir ırktan olanı ve kendinden farklı bir inanca sahip olanı, hor görme, aşağılama ya da ötekileştirme gibi olası durumlara müsaade etmemektedir. Buradaki insanlar ortak amaçları doğrultusunda farklı bir takım ortak değerlere sahiptirler ve bunu korumaya yönelik çalışmalar (meditasyon, toplu sohbetler vb) yürütmektedirler.
· Katılımcı karar alma teknikleri kullanıldığından kişinin topluluk bilinci daha da gelişir ve biz duygusu kuvvetlenir. Böylece içinde yaşadığı topluma fayda sağlamak adına daha verimli çalışır.
Bazı zamanlar karar almayı zorlaştırsa veya kararların geç alınmasına neden olsa da katılımcı karar alma teknikleri, alınan kararların tüm üyeler tarafından özümsenmesini sağlamaktadır. Oybirliğine dayanan bu teknikler her bir üyenin kararını önemsediğinden, kişilerin istemedikleri uygulamalar topluluk içinde gerçekleşemez. Bu da ekoköy sakinlerine kendini değerli hissettirirken, topluluk için çalışmalarını daha verimli kılmaktadır. Belki de Findhorn Ekoköyü üyelerinin yaptıkları işleri hareket halindeki sevgi olarak tanımlamaları bundan ileri gelmektedir.
· “Topluluk destekli tarım” yapıldığından hem üretici hem tüketici yüksek fayda sağlar.
Topluluk destekli tarım önceki başlıklarda bahsedildiği üzere hem üreticiyi hem tüketici koruyan, her iki tarafa da fayda ve zararı paylaştıran bir uygulamadır. Aracıları ortadan kaldırarak tüketiciye daha ucuza mal edilen ürün, aynı zamanda ilk elden satılacağı için üretici için de makul fiyattan satılmaktadır. Belirli bir üyelik aidatı ve bazen de belli bir süre çalışma karşılığında, kısa süreli (haftalık) peridotlarla tüketiciye kutular halinde ulaştırılan ürünlerin nakliye ve paketleme masrafları da ortadan kalktığı için, yalnızca ürüne ücret ödendiği anlaşılmaktadır.
· Refahı getirecek olan çalışmalar, ekoköylerdeki gibi doğayla dost şekilde yürütülen çalışmalardır.
Çalışmak topluluk içinde düzenin aksamaması için yapılması gereken ve sürdürülebilirlik için gerekli, Findhorn’da dendiği üzere hareket(action) halindeki sevgidir. Ekoköy içerisinde yapılan çalışmalar, kendisine zenginliği getirecek maddeleri sağlayan doğayla birlikte götürüldüğünden refahın tek kaynağıdır. Diğer taraftan endüstriyalizmin her yeni nesli, doğaya karşı sıkı bir rekabete girişip, çalışmalarıyla doğayı insan yapısı bir şey haline getirmeye çabalamaktadır.[6] Bu da refahı getirecek bir uygulama olarak görülemez.
· Ekoköy fikri pek çok yönden doğal hayatı ve insan ilişkilerini geliştirme potansiyeline sahiptir.
Ekoköy uygulamalarını yaygınlaştırmaya ve ekoköy sistemini oturtmaya çalışmak, yalnızca ekolojik sürdürülebilirlik için çalışmak anlamına gelmez. Bu hareket aynı zamanda gelecekte daha eşitlikçi toplumsal ilişkiler ve bir takım siyasi değişimlere (daha demokratik) olanak tanımaktadır.
· Ekoköyler kırdan kente göç olgusunu tersine çevirebilecek yetiye sahip, yoksullukla mücadelede etkin olabilecek sosyal pratiklerdir.
Tarımın aleyhine olan politikaların yaygınlaşması ve ekonomik küreselleşmenin getirdiği eşitsizlik sonucunda toprağından kopan köylüler, ekonomik baskıdan ve daha iyi yaşam şartlarından ötürü kentlere göç etmektedir. Bu da şehirlerde yığılmaya neden olur. Fakat ekoköyler, kırsalda kendine yeterli ve yaşam standartları yüksek bir toplumu inşa edebilmektedirler. Bilindiği gibi de bunun önemli bir kaynağı tarımsal üretimdir. Yani çiftçiler, kentte enformel sektörlerde faaliyet göstermek yerine, köylerinde en iyi bildikleri işi yapacak; fakat geleneksel tarım bilgilerine permakültür bilgisini ekleyeceklerdir. Böylece birim topraktan aldıkları verim artacak ve tarımsal yöntemleri ekolojik olduğundan ürünlerine talep de artacaktır. Sonrasında buradan elde ettikleri gelirlerle yaşamakta oldukları konutlarını, doğal konutlara dönüştürüp (bunun için de ekoköy dizayn eğitimine ihtiyaç duyulur) enerji tasarrufu yapacaklardır. Zamanla köyleri ekolojik ve sosyolojik bir takım dönüşümlerle ekoköye dönüşen (yenilenebilir enerji sistemleri, katılımcı karar alma yöntemleri vb.) köylüler için kırdan kente göç anlamsızlaşacak ve bir süre sonra (kentte kendisine, işine, doğaya karşı yabancılaşan insanlardan ötürü) tersine göçler baş gösterecektir.
· Türkiye’ye özgü olarak, doğu ve güneydoğuda etnik çatışmalara sahne olan alanlar için ekoköyler; sürdürülebilir, özgür, eşitlikçi ve barış içinde yaşayan toplumlar oluşturmak adına ideal olan bir modeldir.
Toplumların arasındaki anlaşmazlıklar çözüme kavuştuğu takdirde bu bölgelerdeki topraklar sivilleşmeye başlayacak ve bu alanlarda yeni bir toplumsal yaşam baş gösterecektir Toplumsal inşa diyebileceğimiz bu süreç çok iyi okunmalıdır. Zira burada yeni kurulan yerleşimler eskisine benzememelidir. Daha demokratik ve daha katılımcı yöntemler kullanılmalı, ekolojik faktörler dikkate alınmalıdır. Bu da ilk olarak akla elbette ki ekoköyleri getirmelidir. Eğer bu alanlarda ekoköy tasarıları söz konusu olur ise; kalıcı barış söz konusu olabilecektir.
· Doğanın sömürülmesini sona erdirmek için, insanın sömürülmemesine çalışmak akıllıcadır. Ekoköyler bu iki sorunun çözümünü tek modelde sağlamaktadır. Barry Commoner, Ecology and Social Action (Ekoloji ve Toplumsal Eylem) adlı kitabında doğanın ve insanın sömürülmesine dair yol gösterici açıklamalara yer vermiştir:
“Herhangi bir çevre sorununun kökeni araştırıldığında, ana nedenin, insanların doğayla ilişkilerinin biçiminde değil, insanların diğer insanlarla ilişkilerinin biçiminde yattığı gerçeğine varırız; çevre krizini çözmek için yoksulluk, ırk eşitsizliği ve savaş sorunlarını çözmeliyiz; çevre krizinin ölçüsü olan doğaya borcumuz geri kazanılan şişeler ve ekolojik yansıması olan alışkanlıklar edinmekle tek tek kişiler olarak değil, toplumsal adaletin eski köşe taşlarını kurmakla ödenebilir.”[7]
Ekoköyler, kendine yeterli yapıları ve gönüllü olarak kısılmış tüketimleri, barış aktivizmleri, farklılıklara kucak açan yapıları ve doğaya gösterdikleri özenle Commoner’ın söz ettiği borcu ödemekte olan topluluklardır.
Ekoköylerin Zayıf Yönleri
Ekoköyler, üyelerinin gelmiş oldukları toplulukların özellikleri (rekabetçi, bireysel vb.), popüler medya etkisi, ekoköyün yapısı, yasal düzenlemeler gibi nedenlerden ötürü bir takım dezavantajlara sahip olmaktadırlar. Bu dezavantajlar topluluğun kurulması ve kendini idame ettirebilmesi açısından çözüme kavuşması gerekli olan zayıf yönleridir. Genel olarak şöyle sıralanabilir:
· Yasal düzenlemelerden dolayı yapılmak istenenlerin geç ve maliyetli olarak yapılabilmesi
Ekoköylerin özerk bölgeler olmadığını göz önünde bulundurulduğunda, yapılan pek çok faaliyet için, içinde bulunduğu ülkenin kanunlarına tabi olduğu belirtilmelidir. Dolayısıyla arazinin satın alınması, yerleşim için izin alınması, binalar için izin alınması, rüzgar tribünleri vb için yasal bir süreç söz konusudur. Örneğin; Findhorn, 2006 yılında kurmak istediği üç rüzgâr tribünü dolayısıyla gerekli izinleri almak için türbinlerin satın alımı, kurulum ve nakliyesi için ödediğinden daha fazlasını ödemek durumunda kalmıştır.[8]
· Eğer çok küçük bir topluluk ise uzmanlaşma en aza ineceğinden, işlerin aksamadan yürüyebilmesi için her bir üyenin daha fazla çalışması gerekmektedir.
Ekoköyler özellikle kurulum aşamasında genelde az sayıda üyeden oluştuklarından, işlerin düzenli yürüyebilmesi için her bir kişiye fazlaca iş düşmektedir. Bu aşamada işler ortak değerler ne kadar kuvvetli ise o oranda başarıyla yürüyecektir. Fakat daha en başta ortak amaçlar belirlenmez ve ortak değerler özümsenmezse aynı ölçüde çaba gösterilemeyecek ve başarısızlık söz konusu olacaktır.
Kurulum aşamasını atlatan topluluklar ise üye sayısını artırmayı başarabilirlerse, hem üzerlerine düşen iş yükü ve çeşidi azalacak hem de herkes daha iyi ve severek yaptığı konulara yönelebilecek, modelin tam anlamıyla kurulması yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.
· Mevcut küresel medya her alanda tüketimi özendirirken ve tüketimin kaynaklar üzerindeki etkisi konusunda dilsiz rolü yaparken, kişilerin gönüllü olarak sadeliğe yönelmesi zorlaşmaktadır.
Mevcut küresel medya insanların ihtiyaç algısını sürekli değiştirmektedir. Değişen algılar ise kapitalizmin durmaksızın sunduğu imgeler etrafında şekillenmekte ve buna sıkışıp kalmaktadır. Ekoköyler ise kapitalizm karşısında çaresiz kalan ve hafızasını yitiren insanlığa alternatifi düşünmenin, onu hayata geçirmenin umudunu sunmaktadır. Fakat bahsi geçen, imgeler dünyasının suni ihtişamına kapılmış toplumların büyük bir kısmı için bunca şatafattan vazgeçip gönüllü olarak tüketimlerini azaltma fikri; “medeniyetten uzaklaşma”, “ilkel bir hayat sürme” ve “ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelme” anlamına geldiğinden ötürü sakıncalı bulunmaktadır.
· Gelirin paylaşılması problemi önemlidir. Bireysel işler sonucu elde edilen para ne olacak, özel olarak sermaye birikimi için kullanılabilir mi, özel mülkiyet olabilir mi?
Paranın bir toplulukta sorun yaratır özellikte oluşu şaşırtıcı bir durum değildir. Fakat bunun sorgulaması önemlidir zira incelendiğinde bunun dayanağının üyelerin sahip olduğu bireysel ya da kolektif algı olduğu görülecektir.
Gelirin paylaşımı ile ilgili topluluklarda çatışmalar olabilmektedir. Metcalf ise konuya iki ideal modelle açıklık getirmiştir.[9] Bunlardan ilki para, gelir ve mülkün kişinin kendisinde olabilmesi fakat bir kısmının topluluk için bağışlanması, diğeri ise topluluğun kazandığı paranın, topluluğun yararına işlerde kullanılması ve üyelerin geliştirilmesine harcanmasıdır. Kanaatimce bunlardan ikincisi (Findhorn’da da geçerli olan) ekoköyler için makul olanıdır zira özel mülk, gelirin birikmesi (sermaye birikimi sağlar) ekoköyü bireyselleştirir ve başarısızlığa götürür. Yapılan işlerin topluluk için, topluluk yararına yapılması ve kolektif bilincin gün geçtikçe geliştirilmesi gereklidir.
· Ekoköyde işlerin aksamadan yürüyebilmesi için yapılan iş bölümünde artık çalışamayacak olan yaşlıların ya da iş yapamayacak kadar küçük olan çocukların durumu ve bakımı konusunda sorunlar yaşanabilir.
Çocuklar konusunda endişe duymak yine kent algısıyla alakalı bir durumdur. Çünkü ekoköylerde çocuklar kreşlere ihtiyaç duymazlar. Oyun bahçeleri doğadır ve ondan öğrenmeleri gerekli çok şey vardır. Tüm bu süreç işlerken de ekoköyler çocuklar için en güvenilir alanlardır.
Yaşlılık durumunda ise üyeler sosyal güvenceden yoksun değillerdir. Güvenceleri zaten iş yapabilir durumdayken hizmet ettikleri topluluklarıdır. Gelişen dayanışma, yardımlaşma ve güçlü insani ilişkiler; her ne durumda olursa olsun ekoköy içerisinde yaşayan herkese eşit muamele edilmesini, çalıştığı kadar değil ihtiyaçları ölçüsünde destek görmesini sağlamaktadır.
Özetle her iki grup da ekonomiye değer katmadıkları halde ekonomiden pay almaktadırlar. Fakat buradaki ekonomi yerel ve basit bir yapıda bulunduğundan; bu durum gizli işsizlik olgusuna, ekonomilerin krize girmesine sebep olmayacaktır.
· Kıskançlık, kibir, kötü niyet, bencillik gibi duygular, toplum içindeki güçlü ilişkileri ve dayanışmayı zayıflatmaktadır.
İnsani bir takım gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkabilecek bu tür problemler, topluluk içinde ilişkilerin bozulmasına sebebiyet verebilmektedir. Başarılı olmuş her ekoköyün bu biçim sorunlarına çözüm üretebilmiş topluluklar oldukları belirtilmelidir.
Örneğin Findhorn Ekoköyü, üyelerini bu duygulardan uzak tutmak adına meditasyon uygulamasına gitmiştir. Meditasyonla büyük ölçüde çözüm sağlanabilmiştir. Bazı ekoköyler ise toplu sohbetler, ibadet gibi yöntemlerle bu sorunlara çözüm aramaktadırlar.
· Her bir topluluk üyesinin katılımını sağlayan karar alma teknikleri uygulandığından, bazı zamanlar sorunların çözümü için uzlaşma sağlanamamaktadır.
Ekoköyler kendi kendilerini yöneten (kendi içlerinde) bilinçli topluluklardır. Her bir ekoköy sakini farklı bir açıdan durumları yorumlayabilmekte ve bu çatışmaya sebep olabilmektedir. Eğer bu çatışma üye sayısı az olan bir ekoköyde gerçekleşiyorsa uzlaşmak nispeten daha kolay olmaktadır. Fakat sayısı fazlalaşan topluluklarda uzlaşma zorlaşmaktadır. Buna çözüm olarak katılımcı demokrasiye geçişler söz konusu olabilmektedir.
Almanya’da bulunan Sieben Linden Ekoköyü, son yıllarda artan nüfusunun bir sonucu olarak, karar almada yaşadığı sıkıntılara çözüm olması adına, üye sayısı 15-30 arası değişen küçük gruplar oluşturarak; hem toplulukta karar alma sorununu çözmüş hem de grup içi bağlantıları kolaylaştırmıştır.[10] Böylece her grup, topluluğun yararına olacak farklı konulara odaklanabilmektedir. Yani bir grup topluluğun ekolojik meseleleriyle ilgilenirken, diğer bir grup ekonomik konulara yoğunlaşabilmektedir.
Diğer bir örnek ise Findhorn’da görülmektedir. Topluluk, karar almayı kolaylaştırmak, uzlaşmayı sağlamak ve bunu daha geniş kitlelerle paylaşmak amacıyla Findhorn Vakfı Danışmanlık Şirketi’ni kurmuştur. Şirket, liderlik, grup kurma gibi konularda, önemli sivil toplum kuruluşları ve büyük şirketlere de danışmanlık yapıp ve eğitim vermektedir.[11]
· Ekoköyün kurulumunda finansal problemler yaşanabilmektedir.
Yerleşimin; arazi satın alınması, yasal süreçlerin tamamlanması, ekolojik konutların yapılması gibi kurulum aşamalarında finansal bir takım sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bundan dolayı da ekoköy sisteminin tam olarak oturması uzun zaman alabilmektedir.
Ekoköyün kurulumu; çekirdek grubu belirleme, yatırılacak anaparayı bulma, uygun yasal yapıyı sağlama, planlama, karar alma yapıları hakkında uzlaşma, araziyi bulma ve satın alma, nasıl gelir elde edileceğini ve bunun nasıl kullanılacağını karalaştırma, binaları yapma gibi aşamalardan oluşmaktadır. Bu aşamalardan arazi satın alma, uygun yasal yapıyı sağlama, planlama ve bina yapımında (genel olarak doğal malzemelerden yapılmaktadır fakat cam, demir gibi bir kısım malzemeler tam olarak oturmamış ekoköylerde üretilmediğinden dışarıdan temin edilmektedir) para söz konusu olmaktadır. Bu süreç kurucular açısından iyi yönetilemezse ekoköy girişimlerinin başlamadan bitme olasılığı yüksektir.
Tüm bu güçlü ve zayıf yanlara ek olarak; toplumsal ekolojistlere göre; büyük şirketleri (küresel) yönlendiren temel ekonomik kurallar değişmedikçe tüketimin azaltılması, ekolojik sorumluluğun bilicinde yaşamlar sürülmesi, atıkların geri dönüştürülmesi gibi çabalar boşunadır.[12]Bu tutum elbette pek çok açıdan değerlendirilip, haklı bulunabilir. Örneğin alışveriş merkezleri tüketimin, israfın apaçık temsilcileri olarak karşımızda durdukça, her geçen gün sayıları arttıkça; bilinçli bir kısım grupların tüketimlerini gönüllü olarak azaltması, enerji tasarruf etmeleri vb. anlamsız bulunabilir. Fakat göz ardı edilmemesi gereken bir nokta var ki o da bir yerden başlanması gerekliliğidir ve bu da pekâlâ yeni ekoköy girişimleri sayesinde başarılabilir.
Kaynaklar:
[1] Ernest Callenbach, Ekoloji- Cep Rehberi, Çev. Egemen Özkan, İstanbul: Sinek Sekiz Yayınevi, 2010, s.120. [2] Reyes Tirado, Ekolojik Tarımın Tanımı, Çev. Yosun Akverdi, http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=5986, Erişim Tarihi 28.04.2013 [3]Dawson, A.g.e., s.40. [4]Metin Yeğin, Kapitalist Kent Anlayışına Karşı Eko-Kent Alternatifi: Eko Topluluk" Üzerine Notlar, Dipnot, Sayı 8, Ocak-Şubat-Mart 2012
[5]Yeni Aktüel, Melen Projesi'ne "İçerden" Ağır Eleştiri!, http://www.yeniaktuel.com.tr/tur101,111@2100.html, Erişim Tarihi 01.05.2013 [6] L.V. Golovanov, Bilimsel Teknik Devrim ve Sosyalist Toplum, İstanbul: Konuk Yayınları, 1980, s.126. [7] Barry Commoner, Ecology and Social Action, Berkeley: University of California Press, 1973, s.21. [8] Dawson, A.g.e., s.94. [9] Metcalf, A.g.e., s. 90 [10] Dawson, A.g.e., s.41. [11] A.g.e, s.77. [12] Callenbach, A.g.e., s.44.
Comentarios