top of page

Can

İntihar, insanın kendi hayatına, kendi isteğiyle son vermesi midir sadece?


İki ay kadar önce, Samsun’dan gelen intihar haberini hatırlarsınız, hepimizi derinden sarsmıştı çünkü. Eline “iş ve aş” yazdıktan sonra, bir lisenin önünde kendini asarak yaşamına son veren bir adam. Benzer tarihlerde, bir müzisyen de pandemi sürecinde yasaklar sebebiyle iş yapamadığı için intihar etmişti. Bunun yanında sistematik olarak süregelen, kadına yönelik şiddetin bir boyutu olarak kadın intiharları ve bugün de bir polisin intiharını okuduk gazetelerde.


İntihar, bireysel bir kendi hayatına son verme isteğinden çok daha fazlası aslında. Çoğu zaman bireysel bir konuymuşçasına ele alınıyor olsa da intiharın toplumsal boyutu, bir gerçeklik olarak intihar hakkında çok daha fazla şey söylüyor. Emile Durkheim’a bin teşekkür tabi bu noktada. Toplumsal faktörler, insanı intihara sürükleyen nedenler olarak onun sonrasında ele alınır oldu. Ekonomik örgütlenme biçiminin şekillendirdiği insan ilişkileri, dönemin siyasal ortamı, göçler, savaşlar, teknolojik gelişmeler, salgınlar vs. pek tabiki insan eylemlerini belirliyor. İntiharı da.


Özetle, aşağıda okuyacağınız şiirimin/şarkımın arka planındaki zihin dünyamı açık etmek istedim paylaşmadan önce. Bir kadın ve bir müzisyen olarak, şiir yoluyla, tüm bu olanların kendimde yarattığı tahribata, kelimelerle bir şekil vermeye çalıştım naçizane. Sevdiğim yazarlardan Andrey Platonov’un ‘Can’ kitabı da esin oldu, duygularımı dizginledi.


Can’ından başka şeyi olmayan, ondan da vazgeçmek zorunda kalanlara kendimce veda etmek istedim.




CAN


Canının son aleviyle

Cılız bir mum yakana

Gölgenin merakıyla

Kendi sonuna bakana


Eriyor varlığı

Bitip tükeniyor

Titriyor esişiyle

Sonunda

Rüzgarın sözlerine kulak veriyor


Nasıl dur denir gidene

Aheste yürürken

O yollar dar

Kabus değil yaşananlar

Ruhumda olanların ağırlığı var



Comments


bottom of page